Ebruli Fonda Macahela Şarkıları
Yükseklerde yaşamak tuhaf bir alçakgönüllülük katar insana. Zirveye yaklaştıkça arınır insanoğlu kibrinden, gururundan… Doğayla uzlaşma yollarını aramak, karşındakinin büyüklüğünü baştan kabullenmektir, yenilgiyi içine sindirmektir biraz da. Gönüllü bir baş eğiş, yakada ikinci kimlik gibi taşınır. Bulutlarda gezinebilme özgürlüğü bir şımarıklık katacakken insana; doğanın dik başlılığı devreye girer, gücünü anımsatıverir. Toprağa, dağa, taşa, ağaca, kurda, kuşa biat edilir sonra. Tam o sıra işte, bir yerlerde, içten içe tütmeye başlayan isyan ateşi rahat bırakmaz adamı. İnsanın insanlığını besleyen, yüreğini büyüten isyanın ateşidir bu. İyidir, güzeldir; isyanın bu çeşidi üretkenliğe yol açar.
Başı dumandan görünmeyen dağlar sığar genişleyen yüreğinize, deli deli akan billur suların sesi sığar, gövdesini saramadığınız büyüklükte ağaçların dalları, yemyeşil yaprakları sığar. Yeni doğmuş buzağının boynuna asılan küçük çıngırağın incecik şıngırtısı da sığar ama… Dağların, kurdun kuşun, börtü böceğin dilinden anlamaya başladığınızda birçok dili birden öğrenmiş olursunuz. Çok dilli, çok kültürlü ve çok renkli bir yaşam rehberinizdir. Hayatın her alanına yansıyan çokseslilik, türkülerde en güzel halini bulur ve Macahela Şarkıları duyulur uzaktan uzaktan.
Artvin’in Borçka ilçesine bağlı eski adıyla Macahel, yeni adıyla Camili’den söz etmek istiyorum. Macahel’de yaşayan, yılın altı ayında kar yüzünden dünyayla bağlantısı kesilen ve inanılması güç hayatlarını, olur olmaz sızlanmalara yer vermeden sürdüren güzel insanlardan söz etmek istiyorum. O güzel insanların çoksesli güzel türkülerinden söz etmek istiyorum. Sesini, vadideki Macahela Deresi’nden alan türkülerden…
Macahel, on sekiz köyün bulunduğu bir vadinin adı. Sınırlar resmi olarak belirlenirken yapılan referandum sonucunda, köylerin altısı Türkiye tarafında, on ikisi karşı tarafta -o zamanki Sovyetler Birliği’nde- kalmış.(1921) Macahel Vadisinde yaşayanlar için o güne kadar “şehre inmek” Batum’a gitmekle eş anlamlıymış. Macahelli bir yaşlının dediği gibi “Biz şehir olarak Batum’u bilirdik, bizi Borçka’ya bağlamışlar. Borçka’ya gidecek yol yok. Yolu geçtim, Borçka nedir; onu bilen yok”.
Ancak filmlerde romanlarda rastlanabilecek gerçekdışı, olamaz gibi görünen bir sürü olay, Macahel’de son derece sıradan bir durum olarak karşınıza çıkar. Bir filme dahil olduğunuzu, bir romanın parçası olduğunuzu, şehre dönüp birlikte ama birbirinden habersiz yaşayanlar arasına karışınca daha iyi anlarsınız. Bildiklerinizi ve doğrularınızı her gün yeniden gözden geçirir, Macahel ile bir sonraki buluşmanızı iple çekmeye başlarsınız.
Bir yanıyla bakınca, durağan ve kıpırtısız bir zaman hüküm sürer Macahel’de. Zaman geçmiyor gibi, günler birbirinin ardına eklenmiyor da aynı gün çok uzun yaşanıyor gibi… Oradayken zamanın akmadığını sanırsınız. Bunca durağanlığa rağmen, bin bir renk, bin bir ses barındıran değişik bir zaman kavramıyla karşılaşırsınız. Saatler, günler ve haftalar değil daha geniş bir zaman birimi geçerlidir. Bulut zamanı, çise zamanı, yağmur zamanı, güneş zamanı gibi. Sonra bunlar mevsim olur. Renklerle adlandırılır. Her mevsim yağmurun rengini taşır biraz. Yağmur her mevsimi boyar. Yemyeşil mevsim, ilkbahardır, suyun rengidir biraz da; çamuru görmezden geleceksiniz… Sıcak bir yeşil; yaz mevsimi olabilir. Nefes alırsınız. Şehirler sıcaktan kavrulurken, bir ağacın gölgesine hasret kalırken siz, ister gölgede yazın keyfini sürer, ister bir su kenarında evrenin en güzel seslerini bir arada dinlersiniz. Dünyanın tüm renkleri; bu olsa olsa Macahel’de sonbahar olabilir. Ve bembeyaz bir mevsim; çaresizliğin mevsimidir. Hastalanmamak, mümkünse ölmemek gereken mevsim… Bembeyaz mevsim, uzun uzun sohbetlere, tadına doyulmaz şakalara sebeptir. Kış mevsimi, oturma odalarının kalabalıklaşmasıdır artık. Macahel bembeyaz örtüsüne sarındığında yapacak başka şey kalmaz; maçlar ve bu maçların rövanşı şeklinde şakalaşmalar başlar. Kimsenin şakalardan alınıp birbirine küsme, darılma lüksü yoktur. Çünkü yardımlaşma olmadan, dayanışma olmadan yaşanamaz orada. Örneğin hastalanacak olsanız, sizi daha kısa yoldan kızakla hastaneye yetiştirecek dostlara ihtiyacınız olacaktır. Elli-altmış kişi eşliğinde önce sınır dışına çıkmanız, yani Gürcistan’a geçmeniz, Sarp sınır kapısından Türkiye’ye giriş yapıp ilçedeki hastaneye götürülmeniz gerekecektir.
“Hudut çizgisi” köylerin arasına girdikten sonra, sınır boylarında yaşanan tüm sıkıntılar Macahel’de de yaşanmış. Sınır, kardeşleri, akrabaları, arkadaşları birbirinden ayırmakla kalmamış; orada yaşayanların hayatlarında o güne dek görmedikleri garip yasakları da getirmiş beraberinde. Sınırın öbür tarafında herhangi bir yeri parmakla göstermek suç sayıldığından karşılara gönül gözüyle bakmayı öğrenmişler, yükseklerden geçen uçağa “Kardeşime selam götür, olur mu?” diye seslenmişler. Karşı tarlada çalışan akrabasına haber ulaştırmak isteyen Macahelli, yanık türkülerde bulmuş çareyi, öyle havaya söyler gibi sanki. Adrese teslim türkülere yanıt da “karşıdan” türküyle gelmiş doğal olarak…
Ulaşım olanaklarının kısıtlı olması ve uzun süren kış dönemlerinde dış dünyayla bağlantının kesilmesi insanları üretken ve yaratıcı olmaya yönlendirmiş. Böyle bir coğrafyada yaşıyor olmak işbirliği ve dayanışmayı zorunlu kılıyor haliyle. Dayanışma ve yardımlaşmanın en güzel örneğini göstermiş Macahel’de yaşayanlar. Evlerini beraberce yapmışlar. Şarkılarla, türkülerle… Hiç bir aracın o kadar yükseğe çıkaramayacağı yüzlerce kiloluk trafoyu, elektrik direklerini imece usulü, insan gücüyle ve yine şarkılar eşliğinde, kuş gibi uçuruvermişler dağın tepesine. Bu şarkılar aynı zamanda toplumsal dayanışmanın güçlü ve gür sesi. Doğaya diklenmenin, dağlara kafa tutmanın en barışçıl yolu.
Eski ve yeni isimleriyle, Camili (Hertvisi), Düzenli (Zedvake), Kayalar (Kvabistavi), Efeler (Eprati), Uğur (Akria) ve Maral (Mindieti) köylerinin yer aldığı Macahel yöresi “saklı cennet, doğa harikası, her mevsimi ayrı güzellikte vadi” ve buna benzer basmakalıp sözlerle anlatılınca, belki doğru bir betimleme yapılmış oluyor. Ama bir bütünü ele alma söz konusuysa birçok şey de eksik kalıyor. Yöre adı olmasının ötesinde apayrı bir kültür, bir yaşam biçimi Macahel. Kendi kültürünü yaratmış, onu yıllarca korumayı başarabilmiş ender bölgelerimizden biri. Ve türküler… Üç yüz yıllık bir geleneğin günümüze ulanması, çoksesli söylenen Macahel Türküleri… Ya da dereye öykünen adıyla Macahela Şarkıları… Adını aldığı dere gibi çağıl çağıl çağlayan şarkılar… Geleneksel çoksesli Gürcü Halk Müziğinin, artık Gürcistan’da bile unutulmuş örnekleri. Bunlar da o bölgenin gizli güzelliklerinden biriydi birkaç yıl öncesine kadar.
Şimdi ise yaşları 48-85 arasında değişen Macahela Topluluğu üyeleri, UNESCO’nun 18 Mayıs 2001’de “İnsanlığın Sözlü ve Manevi Mirasının Başyapıtı” olarak ilan ettiği çok sesli Gürcü halk şarkılarını geçmişten geleceğe taşımanın gururunu yaşıyor. Topluluk Ahmet Kös, Nevzat Mevlüt Ertürk, Kazım Balcı, İsmail Ertürk, Hamdi Ertürk, Muhammet Balcı, Cemal Karadeniz ve Muhittin Gökdemir’den oluşuyor. Yıllardır düğünlerde, imecelerde, tarla ve bahçelerde Macahelliler tarafından söylenegelen çoksesli halk şarkıları artık yurtiçinde ve yurtdışında tanınıyor. Macahel’de bu şarkıları icra edenlerin sayısı daha fazla olmakla birlikte, bölgenin zorlu coğrafi koşullarında ve diğer kısıtlı olanaklarla ancak bu topluluk oluşturulabilmiş.
Şarkıları bilenlerin bir araya getirilmesi, şarkıların saptanması, notaya aktarılması, albüm haline getirilmesi sürecinde Gürcü kökenli müzisyenler İberya Özkan ile Bayar Şahin’in çaba ve katkıları göz ardı edilemez. 2004 yılında bir albümde toplanan Macahela Şarkıları artık önemli bir kültürel miras olarak geleceğe kalabilecek…
Yaşadığımız topraklarda keşfedilmeyi bekleyen daha nice güzelliklerin bulunduğunu düşünmek heyecan verici. Tarih boyunca birçok uygarlığa kucak açmış Anadolu’ya en çok yakışan renk ebrulidir olsa olsa. Bu ebruli fonda Macahela Şarkılarını dinlemeye davet ediyorum herkesi, ünlü Fransız yazar Antoine de Saint Exupery’nin sözünü anımsayarak: “İnsanların üzerine bir gürcü şarkısı gibi yağmak gerek”
Şemsiyelerinizi açmayın! Bazen ıslanmak da güzeldir.
Kevser Ruhi, Radikal, 25 Kasım 2007