Doğum Günün Kutlu Olsun Orhan Veli

Sana bu mektubu yağmurun yıkadığı güzel bir günde, Ankara’dan yazıyorum. Şimdi topraktan yükselen buğuyu görebiliyor ve bahar kokusunu duyabiliyorsam döne döne şiirlerini okuduğum içindir. Sana yazmak elimi ayağımı dolaştırsa da doğum gününü kutlamak isterim. Acemi ve sarsak sözcüklerim anlamlı cümleler haline nasıl gelecek; bilmiyorum. Dilim yetersiz kalıyor; göze aldım. Sana yazmanın mutluluğu endişelerimi dağıtacak.

Yılın hangi mevsiminde, hangi ayında doğduğumuz sonraki yaşamımızda belirleyici oluyor galiba. Ya da ben bugün, senin şiire getirdiğin bahar havasına iyice kapılmışken buna inanmak istiyorum. Bugünü herhangi bir gün olmaktan çıkardığın için sana teşekkür ederim. Baharı daha derinden duyumsattığın için de…

Senin doğduğun ay, insanı sokağa çıkmaya zorlayan uçarı bir aydır. Mart gibi bahar görünümlü kış değil, baharın ta kendisidir. Mayıs’ın durmuş oturmuşluğu da yoktur mahmur gözlü Nisan’da. Serseri bir okul çocuğu senin doğduğun ay… Yağmuru da güneşi de masal gibi; bir var bir yok. Kızamıyorsun. Aniden bastıran yağmurlarda ıslanma ve bundan hoşnut olma zamanı Nisan. Yağmurun ardından beliren güneşi ya da güneşin ardından boşalan yağmuru olağan karşılama zamanı. Nisan, güneş sarısı, yağmur beyazı; nemli toprak kokusu, tomurcuk patlaması, yeşil çıldırmasıdır. Takım elbise ve tayyör ciddiyetinden kurtulmak, kısa kollu gömlekler ve uçuşan etekler giymek, çayıra çimene koşmaktır Nisan. Ayların içinde en kışkırtıcı, en ayartıcı, en dalgacı olanıdır.

Nisan, üç yüz altmış beş günün kendine özgü düzeni içinde, devrime meyilli ve aykırı otuz gündür. Nisan’ın gelişi gülücük gibidir. Doğa, kıştan çıkıp yaza girmenin alıştırmasını yapar. Pat diye kış bitmesin, pat diye yaz gelmesin içindir Nisan. Günün her saati, doğaya hep bir “günaydın” deme isteğidir. Belki bu yüzden sözcüğü oluşturan harflerin tınısı bile kulağa hoş gelir: Nisan, nisan, nisan…

Baştan ayağa Nisan olmuşken yazdığın bütün şiirleri tekrar tekrar okudum. Her şey birdenbire oldu. Farkında olmadan ne çok şiirin ezberime girmiş meğer… Şiirlerinde en çok kullandığın sözcükleri belirleyip büyük iş başarmış gibi sevindim bugün. Sözcüklerin en güzel gölgesine sığındım, o gölgede gezindim. Tramvaya bindim, rüzgârda salındım, güzel havalarda sarhoş oldum, giden geminin ardından bakakaldım, aşk resmigeçidini izledim, paydos zilini bekledim, denizi özledim, gökyüzünü boyadım. Fena çocuk oldum mektepten kaçtım… Neredeyse unuttuğum görüntüydü; fıstıkçamlarını özledim durduk yerde. Ağaçların altına düşen fıstıkları topladım hayalimde. Can eriği ve çağla göründü; iyiden iyiye bahar oldu her yer.  Ortalık bir hoppa, bir hoppa ki deme gitsin!

Üşenmedim, bir kez daha okudum şiirlerini. Şair cesareti bu; kıran, yıkan, yeniden kuran. Bir sözden bin anlam yaratan… En karmaşık duyguyu bile en yalın halde anlatan.  ‘Söz’e, keşfetmesi haz veren bir ‘oyun’ katan… Nisan aylarında yazdığın şiirlerde hem bir mahzun duruş hem de bahar sersemi bir hava vardı. Doğduğun ay olduğundan galiba, farklı bir şeyler aradım, fazlasını buldum. “İmkânsız şey/Şiir yazmak,/Âşıksan eğer;/Ve yazmamak, /Aylardan nisansa.”

İstanbul için yazdıklarını okurken bu çok sevdiğin şehri düşündüm; baharın İstanbul’daki baştan çıkaran edası aklıma düştü sonra. İstanbul’da olmak ve -aynı sesleri duymama ihtimalini bile bile- gözlerim kapalı şehri dinlemek istedim. Ben de senin gibi, yolculuk niyetinde değildim. Fakat böyle bir iş yapmaya kalksam doğru İstanbul’a giderdim. Yazmaya çalıştığım cümlelerin üstüne erguvan dallarının mor gölgesi düştü. Gülümsedim. Seni efkârlandıran o hovarda türküsü “Kazım’ım”, gün boyu dilime dolandı: “Meyhaneden çıktım yan basa basa/Ciğerlerim kurudu kan kusa kusa/Beni de vuran Arabacı Musa/Aslanım Kazım’ım yerde yatıyor/Kaytan bıyıkları kana batıyor”. Efkârlandım, bana ne oluyorsa…

Sene 2008. Aylardan Nisan… Biliyorsundur; şiir sevmeyenler, şiirle ilgisi olmayanlar bile senin şiirinden haberdar artık. Büyük küçük herkesin belleğinde mutlaka yazdığın dizelerden bir şeyler var. İnsanlar tıkanıp kaldığında, anlatacak çok şeyi olup söze dökemez hale geldiğinde senin şiirlerinden medet umuyorlar:

“Ağlasam sesimi duyar mısınız,/Mısralarımda;/Dokunabilir misiniz,/Gözyaşlarıma, ellerinizle?//Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,/Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu/Bu derde düşmeden önce//Bir yer var, biliyorum;/Her şeyi söylemek mümkün;/Epiyce yaklaşmışım, duyuyorum;/Anlatamıyorum.”

Aylardan Nisan. Bugün ayın on üçü. Deli dolu bir bahar… Ankara’dan yazıyorum. Şiirlerinden çıkıp gelmiş bütün insanların sana selamı var. “Doğum günü kutlu olsun” diyorlar, şiirlerinden öperiz…”

Kevser Ruhi, Radikal, 13 Nisan 2008