Saçları Deli Çoruh İki Ödülü Birden Aldı

“Ey edebiyat! İyi ki varsın!”

Bugün herkes gençlerin ya da sonradan azıtanların “aşk”ını yazıyor. Ne yazık ki edebiyat cinsel kışkırtıcılıkla dolu. Sistemin tüketim modeli her şeyi tüketmeyi öğütlüyor, aşkı da. Çünkü artık “yeni” olan makbuldür. “Eski” yerini, anında “yeni” olana, o da sadece “yeni” olduğu için kaptırıyor. Kevser Ruhi akıntıya kapılmıyor. Öykülerinde vefaya, sevgiye, bağlılığa ve gerçek aşka vurgu yapıyor. Ayrıca yazarın öyküleri, sınırların parçaladığı yüreklerden, acıların biçimlendirdiği kadınlardan ve bağlılıkların yok saydığı sınırlardan bahsediyor.

İlk öykü kitabı Kehribar Kadınlar”la dikkatleri üzerine çeken Kevser Ruhi, ikinci öykü kitabı “Saçları Deli Çoruh”la iki ödül birden kazandı. Ne var ki yazar, her iki ödüle de sahip olamadı. Nedeni ise tam bir Aziz Nesin’lik vaka. Bu konuya sonra yeniden döneceğiz.

HASRETİN HER DİLDEKİ ANLAMINI BİLENLER

Gürcü kökenli yazarın öyküleri, sınırların parçaladığı yüreklerden, acıların biçimlendirdiği kadınlardan ve bağlılıkların yok saydığı sınırlardan bahsediyor.

Doğu ve Güney Doğu sınırlarımızın ikiye ayırdığı köylerini, aşiretlerini ve bu sınırların neden olduğu içler acısı aşkların hikâyesini bilirdik, ancak Kevser Ruhi bizi Türkiye’de çok fazla bilinmeyen bir başka sınır sorununa, yüz elli yıllık Türkiye-Gürcistan sınır sorununa götürüyor.

Her yazarın “toplumsal sorunları işlemesi gerektiğini” belirten Kevser Ruhi, öykülerinde tasvirin olağanüstü gücünü konuşturuyor. Şiirleşen öyküler, Anadolu’nun etnik zenginliğinin edebiyat açısından engin bir miras yarattığını da kanıtlıyor.

Eskiden edebiyatın temel konularından biri imkânsız aşklar ya da yasak aşklardı. Geçmişte düşman aşiretlerinin çocukları ya da ağanın kızıyla çobanın oğlu imkânsız sevdaya tutulurdu. Kerem ile Aslı, Ferhat ile Şirin, Romeo ile Jüliet bunlara örnektir, ancak Kevser Ruhi’nin “Orman Sustu”, “Karşı Yaka”, “Sevinçlerimden Başka Hiçbir Şey” gibi öyküleri, sınırlar arasında salınan aşkları, hasretleri, özlemleri ve bağlılıkları dile getiriyor.

Hasret ve acı kavramı, Ruhi’nin öykülerinin temel eksenini oluşturuyor. Öyküleri bazen ironiktir de, ama temelde “acı” hükmünü devam ettiriyor. Türkiye Gürcistan sınır sorununun toplumsal boyutunu bilmemekten dolayı bazı öykülerde dile gelen hasretin, iç çatışmalarının nedenini ilk anda anlayamayabiliyorsunuz, “Orman Sustu”daki ya da “Sevinçlerimden Başka Hiçbir Şey”deki gibi.

AŞKLARA DAYANAMAYAN SINIRLAR…

30’lu yıllarda Türkiye Gürcistan sınır kapısı kapatılınca Sovyet hükümeti bir yasa çıkarmış; Müslüman ve Gürcü yurttaşlara üç gün içinde Türkiye’ye kesin dönme izni vermiş. Ancak bu göç, sadece Türkiye topraklarında doğanlara mahsustur. Yani hiç kimsenin eşini, çocuğunu ve ailesini yanında götürmesi mümkün değildir.

“Orman Sustu” öyküsü bu insanlık dramını anlatır. Padi, üç gün elinde bohçası, sınıra gidip yeniden evine döner. Eşi Cemal ve yavrusu Şorena’yı geride bırakma düşüncesi paramparça eder yüreğini. Hatuna Hala da bu seçimi yapmak zorunda kalanlardandır. “…Birileri karar verdi, düzen değişti. Bir karar daha verdi birileri, sonsuz acıların burgacında dönüp durdu diğerleri. Birileri karar verdi, uzak düştü yakınlar…”

Sınırın yarattığı bu iç çatışmalar geçmişte yaşandı. Bunları öyküleştirense onların dördüncü kuşaktan torunu Kevser Ruhi. Kevser Ruhi’nin çoğu öyküleri sınır çatışmalarını konu edinir, ama bunlarda kesinlikle etnik bir kışkırtma yoktur. Bu öyküler insanların arasına yeni sınırlar koymayı amaçlamaz; içtendirler, şiirsel ve canlıdırlar…

Adından da anlaşılacağı gibi “Saçları Deli Çoruh”, Artvin’i, Borçka’yı ve Çoruh Nehri’ni anlatır.

BİR ÖMÜR AŞK, SEVGİ, BAĞLILIK VE VEFA

Geçenlerde sinemalarda “Sonbahar” adlı bir film oynamıştı. Hani şu insana Doğu Karadeniz’in doğasını, havasını, suyunu, insanını ve müziğini sevdiren film… Kevser Ruhi’nin öyküleri de bu cinstendir; özellikle de “Saçları Deli Çoruh” öyküsü. “… Yakında Çoruh’a gem vuracaklar. Ölsem görmesem diyorum. Köyler boşaldı. Uzun bacalarıyla terk edilmiş çay fabrikaları da öyle mahzun, öyle garip duruyor. Su darıldı bize. Küskün bakıyor… Saçları deli Çoruh gibi avuçlarıma dökülen kadın… Gittin.”

Okur buna benzer muhteşem tatları “Kehribar Kadınlar” başlıklı öykü kitabında da buluyor. Yazarın birinci öykü kitabında ayrıca birkaç 12 Eylül öyküleri de yer alıyor; kimi zaman hüzünlü, kimi zaman da eğlenceli.

Ancak kuşkusuz Kehribar Kadınlar’ın en güçlü öyküsü “Taze Ekmek Kokusu”dur. Bir Balkan göçmeni olan Mustabey 80’li yaşlarındadır, 60 yıllık evlilikten sonra kaybettiği eşinin cenazesini morgdan alırken geriye, tam 60 yıl öncesine döner: ve içi onun vatan sahibi olmasını, aşk duygusunu tatmasını ve mutlu bir evlilik sürdürmesini sağlayan eşine karşı minnetle dolar.

Bugün herkes gençlerin ya da sonradan azıtanların “aşk”ını yazıyor. Ne yazık ki edebiyat cinsel kışkırtıcılıkla dolu. Sistemin tüketim modeli her şeyi tüketmeyi öğütlüyor, tabii ki aşkı da. Çünkü artık “yeni” olan makbuldür. “Eski” yerini, “yeni” olana, o da sadece “yeni” olduğu için kaptırıyor. Kevser Ruhi akıntıya kapılmıyor. Öykülerinde vefaya, sevgiye, bağlılığa ve gerçek aşka vurgu yapıyor.

İKİ ÖDÜLÜ BİRDEN KAZANDI. AMA…

Gelgelelim “Saçları Deli Çoruh”un iki ödülü birden kazanmasına. Yazar bu yılın 15 Ocak’ında Birgün gazetesinin açtığı “Reha Mağden Öykü Yarışması”na katılır. Bir ay sonra da Çukurova Edebiyatçılar Derneği’nin açtığı “Orhan Kemal Öykü Ödülü Yarışması”na. Mayıs ayının başında “Reha Mağden Öykü Ödülü”nü kazandığı gazetede duyurulur. Ne var ki bu duyurudan birkaç gün sonra ortalığa yarışmaya katılan dosyaların, seçici kurul üyelerinin tamamına ulaştırılmadığı haberleri yayılır. Bunun üzerine Kevser Ruhi, söz konusu ödülü kabul etmeyeceğini açıklar, çünkü ödül şaibeli hale gelmiştir.

Bu kez yazar birkaç gün sonra Çukurova Edebiyatçılar Derneği’nden bir telefon alır ve jürinin, onun öykü dosyasını birinciliğe lâyık gördüğünü öğrenir. Ödül töreni düzenlenir ve birincilik ödülü Kevser Ruhi’ye takdim edilir. Bu arada Gürer Yayınları da Kevser Ruhi’nin söz konusu kitabını yayımlar ve kapağına da Orhan Kemal ödülünü aldığına dair etiketi yapıştırır.

Bu gelişmeden iki hafta sonra Kevser Ruhi, Çukurova Edebiyatçılar Derneği’nden bir elektronik ileti alır ve kendisine verilen birincilik ödülünün geri alındığı bildirilir. Gerekçeye göre dosya, ödülün açıklanmasından önce yayımlanmıştır; kitabın kapağına Orhan Kemal ödülünü aldığına dair etiket yapıştırılmıştır, ancak Çukurova Edebiyatçılar Derneği’nin adından söz edilmemektedir ve ayrıca kapağa Sadık Arslankara’dan bir alıntı konmuştur ki bu da dosyanın önceden yayımlandığına kanıt olarak gösterilmektedir.

Kevser Ruhi ise yaptığı açıklamada bu gerekçelerin hepsini çürütür. Çünkü kitap Mayıs 2009’da yayımlanmıştır, yani yarışmaya son başvuru tarihinden tam üç ay geçtikten sonra. Sadık Arslankara’nın yazısı ise “Kehribar Kadınlar” başlıklı birinci öykü kitabı için 3 Mart 2005’te yazılmıştır. Hiçbir yayıncı kitabın kapağına ödülü veren kurumun adını yazmak zorunda değildir. Orhan Kemal öykü ödülünü aldığına dair bilgi yeterlidir.

İsteyen bu tartışmaların bütün ayrıntılarını internetten de öğrenebilir, ancak “Saçları Deli Çoruh” kitabında “Herkes Gibi” başlıklı bir öykü var ki insanın içine işliyor. Bu öyküyü okuyan bir edebiyatçı nasıl olur da böylesi bir tartışmayı başlatabilir, doğrusu anlamış değiliz. Bu öykü insana bağlılık, vefa, kadirbilirlik üzerine büyük bir insanlık dersi veriyor. Ama bu öykü bazı edebiyatçılarca yeterince anlaşılmamışa benziyor.

“Ey edebiyat! İyi ki varsın!”

Sadık Usta, Aydınlık Dergisi, 20.07.2009