Türkçe Günlükleri

Kitaplar da insanlar gibi. Kimileri hak etmediği halde övülüp göklere çıkarılıyor; kimileri övgüyü hak ettiği halde görmezden geliniyor. Kevser Ruhi’nin “Saçları Deli Çoruh”u (Gürer Yayınları) da ikincilerden. İlk öykü kitabı “Kehribar Kadınlar”ı çok beğenmiştim; bu ikincisini daha çok beğendim. Kitabın adı da çok güzel, bu addan söz edildi edilmesine; ama öykülerden dolayı değil, saçma sapan bir yarışma dedikodusuyla.

Kolayca söylenmiş gibi görünen anlatımlar en zorudur aslında. Bu zoru kolaylıkla başarıyor Kevser Ruhi. Kalabalıklar içinde yaşanan ve aslında hepimizin bildiği o yalnızlık duygusunu, “Yalnız olmak, yalın olmak değil, çok karmaşık bir sistemin parçası olup çok kalabalık bir yalnızlık içinde, kimseye dokunmadan yaşamak” diye ne çabuk, ne kolay anlatıyor. Gerektiği yerde, “Suyun her halini gördü burada, sevdi. Su yağmurdu. Yağmura doydu. Su ırmaktı. Aktı. Su aşktı. Şaştı. Ormanı gördü burada, ormanın en orman, en simsiyah halini gördü. Gene şaştı” diye ya da “Su yürüdü. Dağ inledi. Irmaklar çağladı. Gece sabaha ulandı. İki beyaz güvercin buldu ellerinde. Sevdi, okşadı, öptü, kokladı” diye, dilediği kadar hareketlendiriyor anlatımını; istediği yerde, “Hayat, vadinin bu tarafında, uzamış gitmiş sonra. Karşıda bıraktıklarını özleyerek, özlemin küçük bir noktada başlayıp ağır ağır ilerleyen ama ardında en çok yıkım bırakan ıslak çığ gibi içine akmasını kimseye belli etmeyerek” diye gerektiği kadar durağanlaştırıyor. Az çok bildiğimiz ya da bildiğimizi sandığımız; ama birinin çıkıp daha fazlasını anlatmasını beklediğimiz başka bir iklimden konuşuyor Kevser Ruhi; başka bir coğrafyadan: Gürcistan, Batum, Keda; Strasbourg, İstanbul ve en çok, ırmak gibi akan saçların benzediği deli Çoruh’tan’

Feyza Hepçilingirler, Cumhuriyet Gazetesi Kitap Eki, 04.08.2011