Hayal Meyal Bir Aşk Tanımı

Aşk bir hayal… Bir kalp ağrısı, ince sızı… Geçse bir türlü geçmese bir türlü… Hep eksik olma, kendini yarım hissetme hali; “o” olmazsa ışıksız kalma, dalsız tutamaksız kalma durumu. Söz yetmeyince bakışla, bakış yetmeyince dokunuşla, o da olmazsa sazla, sözle, şiirle, şarkıyla kendini tamamlama… Bir yandan da, meşrebince bir tanım bulmaya çalıştığın şeydir aşk. Ya da umutsuzca sınırlarını belirlemeye çabaladığın bir “düşülke”… “Aşka hudut çizilmiyor Mihriban”.

Çat kapı geliveren ve muhabbetine doyamamışken kalkıp giden pervasız bir misafirdir aşk. Sanki baharmış gibi dallı güllü gelir üstelik, dikenleri yüzünü, yüreğini çizerek… Nasıl yaralandığını anlayamazsın bile. Kucağına şarkılar, türküler döker, çekip gider sonra. Sözden ve ezgiden sızan incecik hüzün damlar avucuna. Kalbinin hangi sağlam yerine koyarsan koy artık o duyguyu… “Sevda bir düş imiş kendime yordum.”

Aşk en duru, en saf ve en yalın halde türkülerde anlatılır. Aşkın bin bir türlü hali vardır türkülerde. Seversin. Bu kez de içindeki sevinç gönlünün bardağına sığmaz. Dünyanın dönmesi senin marifetindir sanki. Öyle bir neşe!  Sonra olmadık bir anda, olmadık bir türkü aklını darmadağın eder. Sözü ayrı, sazı ayrı kanatır ince yerlerini. Sen yediğin yumruğun hesabını tutamazken, türkünün biri gelir elinden tutar senin; ayağa kaldırır. Herkesin bildiği bir lisanla teselli eder. Aşkın kendisi kuytuda bekler bir zaman; sen türkünün içindeki cümleye vurulursun. “Bir daha vursa idi nefesin nefesime…”

Ömrünün orta yerinden gürül gürül türküler akar. Her biri başka iklim; dört mevsimin dördü de sensin oysa… Yaz olursun sarı sıcak, ardından bir güz ürpertisi… Lapa lapa kış olursun bir an, sonra delimsirek bahar. Baharsan, aşk kesilirsin baştan ayağa. Aşkı anlatan “söz”e âşık olursun. Bunun ardı hüsrandır. Ziyanla çıkarsın türküden. Bir türkünün içine düşmek, cam kırıklarına çıplak ayakla basmak gibidir. “Yardan ayrılması zarar ömüre…”

İmkânsız aşkların anlatıldığı ve sevdanın hayal olduğunu söyleyen türküler ötede dursun biraz.  Türkülerin yolu Karadeniz’e düşsün. Düşsün ki, yaz sıcağında kavrulmuşken yemyeşil ormanlar gönlüne yelpaze olsun. Yayla sularından da iç doyasıya.  Aşk, düş olmaktan çıksın; elle tutulur, somut bir şeye dönüşsün. Aşk dönüşendir çünkü. Dönüşürken değişen ve değiştirendir. Dünyayı değiştiremese bile seni değiştirmiştir işte. Bir söze, bir nağmeye takılıp göğe ağmanın sonra hızla yere çakılmanın vaktidir şimdi. Hiç duymamış gibi yapamazsın artık. Müziğin nefes alışındaki hız yanıltmasın ama seni… Kıpır kıpır ritmin içinde gizlenmiş tül gibi hüzün ciğerini delecek kudrettedir. “Sevup da alamamak ölümün kardeşidur…”

Karadeniz türküleriyle hicranını seyrelten bir neşenin tiryakisi olursun. Tıpkı Karadeniz gibi dellenirsin bazen; öfken kıyıda köpük köpük patlar. Derdini sular alır götürür. İçin hafifler. Aşk, atma türküler gibi karşılıklı ve imkânlıdır artık. Sis dağılır, güneş çıkar. Sevda bir hayalmiş, uzakmış, ulaşılamazmış; unutulur hepsi. Aşk ılık bir rüzgâr esmesidir, usulca dokunur sana. Yanağında neşeli bahar sabahlarından utangaç bir öpücük, dilinde kimi zaman hüzünlü, kimi zaman hercai ama hayat dolu bir türkü… Düşülkene sınır koyan her şeyi silmek olasıdır bu anda. Hayali gerçek yapmak da… İyi bak, vakit gün batımıysa eğer, kıyısında durduğun deniz bile mavi değildir. Arkana aldığın dağların yeşili, suyun mavisine vurduğunda, Karadeniz morun en fırlama tonuna bürünür. Nedenini, nasılını eşelemeden gülümsersin. Dünya çay yeşili bir çift gözden ibarettir artık. Hayatın en akıl dışı ama en makul yerindesindir. Her şey mümkün görünür. Kayığına kürek gerekmez, atarsın denize. “Güzeller çoktur ama meyil birine olur.”

Nisan 2010

Kevser Ruhi, Kurgu Dergisi, Nisan 2011