Kevser Ruhi ve Kehribar Kadınlar

Kevser Ruhi’nin incelikli bir kalemi var.
Bu kalem, “Kehribar Kadınlar” adını verdiği ilk öykü kitabında yer alan on dört öyküde Gürcistan’dan Batum’dan, 12 Eylül darbesi sonrasında Güney Marmara’da bir kasaba; Gönen’de yaşanan günlerden, “Akasya kokulu Esenevler sokağı”ndan aynı hüzünle geçiyor.
Özellikle de ardışık dört öykü,  (Fesleğenler Kokmuyor Artık, Sızı, Düşbozumu ve Akasya Kokulu Sokakta Şiir Bitti)  aynı çıkış noktasından yol buluyor kendine ve bu ortak temel, öyküler arasındaki bir geçirgenliğe bir ortak öykü atmosferine dönüşüyor.
Küçük kasabanın kendine özgü renkleriyle bir oyun gibi yaşanan hayat.
Bu masalsı ve masum hayatları, yıllar sonra hatırlamak, geriye dönmek ve o hayatlardan öyküler devşirmektir Kehribar Kadınlar’ın ana izleği…
Kimseyi ve hiçbir şeyi yargılamadan ve hiç bir çıkarımda bulunmadan çocukluk sokaklarının ve o insanların adlarının altını çizmek.
Kevser Ruhi’nin öykülerini samimi ve sıcak kılan da onun bu dingin anlatımıdır.
Ercan, Ali, Ayşen, Belkıs… Esenevler sokağının çocukları. Ülkede değişen koşulların hayatlarını değiştirdiği çocuklardır onlar.  Hoyrat bir rüzgâr,  kimini ötelere savuracaktır,   ( …Maltepe’de Kader’i gördüm,  pavyonda dansözlük yapıyordu,  gel seni bu hayattan kurtarayım dedim, bırak dayı,  ben zaten ölmüşüm dedi beni itekledi ) kimini yaşadığı yerde ayrıksı kılar.  (Hüseyin Amca’nın ‘mahpusluğu bize onur verir’ dediği oğlu, altıncı yılın sonunda suçsuzluğu anlaşılıp salıverildiğinde, içerdeyken yaşadıklarının ağırlığıyla dili lal olmuş; kimseyle konuşmadı.)
Anadolu’nun bir küçük kasabasını, tozlu bakkal dükkânlarını, her yanı “iğne oyası örtülere boğulmuş”  oturma odalarını, sevgiyle, “akasya kokularını” hâlâ duyarak anlatıyor Kevser Ruhi. Çocukluğun izlerini anlatırken herşey hüzne bulansa da, hatırlananlar acıklı dursa da; bu dört öykü capcanlı okumalar sunmaktadır, okura.
Kaçak kızını arayan polislere,  “Evin kızı bu saatte topla tüfekle mi aranır evladım? Gidin! Böyle gelmeyin bir daha kapıma! Gündüzler torbaya mı girdi?” diyen anneler, ineklerine Fidel ve Kastro adını koyduğu için başı derde giren Hüseyin Amca’lar, “aşktan değil, yaşı geçmeden koca bulabildiği için ayakları yere basmayan gelin” Belkıs’lar, Kevser Ruhi’nin kaleminde canlanıyorlar.
Kevser Ruhinin öyküleri küçük oylumlu metinler.
Yazar, doğa betimlemelerini sevdiği, yitirilmiş çiçek ve ağaç adlarını kullanmayı özellikle yinelediği halde sözü gereksiz kullanmamaya da dikkat ediyor.
Dili ekonomik kullanmaya gayret ediyor.
“Beş N Bir K” adını verdiği öyküde de üç satırlık bir gazete haberinin içini öyküyle dolduruyor, ama karla kaplı okul yolunda donarak ölen genç öğretmeni, Sefer’i anlatırken araya insan gerçeğini koymayı da beceriyor.
Kevser Ruhi’nin, kalemi Azerbaycan, Gürcistan, Batum gibi başka coğrafyalara da bir ağ atıyor; büyüklerden dinlediklerini, bilinçaltına sakladıklarını, belli ki atalarının anılarını da öyküleştirmeye çalışıyor.
“Sonra kadınlar; ömürleri kehribar kadınlar, yürekleri yakut gülüşleri inci kadınlar. Onlar Dilamze’ydi, Gulnara’ydı, Hatuna’ydı, Selenay’dı, Asya’ydı…’Sahiden yaşadılar mı?’ sorusu çınarın dallarına asılı kaldı” ((3)
Kevser Ruhi, bu asılı kalan soruya,  sevindirici bir yanıt arayarak yazıyor,  “Kehribar Kadınlar”ın öyküsünü.
Bu “yazgısı kahır kadınlar, ışıl ışılken sararan, taş kesilen kadınlar”ın öyküleri, ilerdeki asıl konuya hazırlıyor okuru.
Ve tabii ki, yazar, tanıdığı, bildiği hayatları, yani Esenevler Sokağı’nın çocuklarının öyküsünü daha kolay kotarıyor.
Asansör,   Dört Numaralı Yolcu, Şükrü Bey’in Beyaz Şahin’i adlı öyküler de, kendi içlerinde tamamlanmış, kısa öykü tadına ulaşmış çalışmalar olarak okura ulaşıyor.
Çiğdem Ülker, Radikal Gazetesi Kitap Eki